12 Aralık 2020 Cumartesi

Açlık Oyunları : Kuşların ve Yılanların Şarkısı / Kitap Yorumu

 Biraz geç kalmış bir kitap yorumu ile selamlar herkese. Geç kalmış derken her yönden geç kalmış gerçekten hem benim kitabı fark etmem (çok sessiz sedasız çıkmış) hem de okuduktan sonra yazmam epey geçe kaldı. Kitabı nasıl aylarca duymadım bilemiyorum, hala bunun şokundayım gerçekten. Acaba yayınevi haklarının Pegasus'tan Dex'e geçişiyle mi alakalı bilemiyorum. Kitap 19 Mayıs'ta tüm dünya ile birlikte Türkiye'de de satışa sunulmuş. Benim tesadüfen kitapçı gezerken gördüğüm bir kitap. Kitabı gördüğümde yeni çıktı zannettim düşünün yani o kadar doğru düzgün bir PR yapmamışlar kitaba.Bu arada filmi de yakında gelecekmiş sanırım ilk serinin yayın haklarının sahibi olan Lionsgate bu kitabın haklarını da satın almış. Yönetmenliği de son üç filmin yönetmeni Francis Lawrence yapacakmış. Bekleyip görelim bakalım...

İlk gördüğümde geçmişten bir kitap olacağını anlamıştım ve acaba Haymitch'in açlık oyunları senesi mi diye bir heyecanlandım. Haymitch bir de ikinci çeyrek asır oyunlarının galibi olduğu için çok heyecanlı bir kitap olur diye düşündüm. Ama hayır, kitabımız 10. açlık oyunlarında geçiyor. 

Konusu:

Enerjisini hırsından alıyor.

Azmini rekabetten.

Ama güce ulaşmanın bir bedeli var.

Onuncu Açlık Oyunları'nı başlatacak hasat gününün sabahı. Başkent'te 18 yaşındaki Coriolanus Snow akıl hocası olarak katılacağı Oyunlar!a hazırlanıyor. Başarılı olmak istiyor ve bunun için tek şansı var. Bir zamanların görkemli Snow ailesi zor zamanlardan geçiyor ve ailenin kaderi, Coriolanus'un cazibesiyle, zekasıyla, hamleleriyle diğer akıl hocalarını gölgede bırakıp haracını Oyunlar'ın galibi yapmasına bağlı.

Ama şans ondan yana değil. Coriolanus'a kötülerin en kötüsü 12. Mıntıka'nın kız haracına akıl hocalığı yapmak gibi onur kırıcı bir görev veriliyor. Artık kaderleri birbirine bağlı. Coriolanus'un yaptığı her seçim onları galibiyete ya da mağlubiyete, zafere ya da yenilgiye götürebilir. Arenanın içinde ölümüne bir dövüş sürüyor. Arenanın dışında ise, talihsiz haracına yakınlık duymaya başlayan Coriolanus kurallara uyma zorunluluğuyla, bedeli ne olursa olsun yaşama arzusu arasında kalıyor.

Kitap arkası yazısından da anlaşılacağı üzerine Başkan Snow'un gençliğine gidiyoruz. 10. Açlık Oyunları'na yeni bir fikir olarak akıl hocalığı ekleniyor ve akıl hocalığını da o sene Akademi'den mezun olacak öğrencilere yaptırıyorlar. Kazanan haracın akıl hocası da ödüllendirilecek tabi. Snow ailesinin eski görkemli hayatından sadece fakirlik kalmış savaş sonrasında. Bu yüzden üniversiteye gitmek istiyorsa haracını Oyunlar'ın galibi yapmalı. Bu kitap bir kötü karakter kitabı olduğu için çoğu kişinin pek de sevmeyeceği bir kitap. Ama ben kötü karakter de olsa evrenin geçmişini okumayı genelde severim. Rowling'in Fantastik Canavarlar'ı gibi düşünebilirsiniz evrenin geçmişinde ne olduğunu görüyoruz. Gerçi Collins, Rowling'in hatasına düşmemiş oturmuş ilk önce kitabı yazmış. Rowling koşa koşa önce film senaryolarını yazdığı için kendi evrenine ters düşen durumlar yaratmak zorunda kalmıştı. Twilight serisi gibi devam kitabı aynı olaylar başkasının ağzından da değil çok şükür, başka birinin bakış açısından yazılsa bile aynı olayları tekrar okumak zevkli olmayacaktır. Bu açıdan Collins'i tebrik ediyorum.

Şimdi de Collins'i eleştirdiğimiz noktaya gelelim. O da yazım dili. Aslında ilk okurken neden bu kadar basit bir anlatım tercih ediyor diye düşündüm ama sonra dönüp baktığımda diğer Açlık Oyunları kitaplarının da öyle olduğunu fark ettim. Sadece o zamanlar bunun farkında değilmişim. Ha beni çok da rahatsız etmedi açıkçası son zamanlarda basit bir şey okuma isteğim vardı, bana iyi geldi. O nedenle tam bir eleştiri sayılmamakla beraber aradan geçen senelerde kendini geliştirmiş olmasını dilerdim. Gerçi belki geliştirdi ama tercihen bu şekilde yazdı onu da bilemiyorum. Diğer kitaplardan çok çok daha uzun olduğu için bilinçli bir tercih olabilir.

Şimdi gelelim kitabın içeriğine. Çok hoşuma giden şeyler var, açlık oyunlarının başlangıcı ve gelişimi, savaşın Başkent'teki etkisi, mıntıkalardan bir ailenin Başkent'e taşınması gibi bilmediğimiz evren derinliklerini öğrenmek, Lucy Gray karakteri... Spoilersız yorumumu yapayım da spoiler bölümünde daha detaylı anlatacağım. Kitap Snow'a zorla empati yaptıracak, onun da haklı sebepleri varmış dedirtecek sanıyordum ama malesef bana bunları hissettirmedi. Belki bazılarına hissettirmiştir bilemiyorum ama bence Snow'un içinde her zaman olan kötülüğü gördük biz. Hatta kitap elimize yeterli güç verilirse her insan kötüdür mantığının üzerinde ilerledi. Açlık Oyunları'nın bir amacının en masum dediğimiz çocukların bile zorunda kalırlarsa nasıl katillere dönüşeceğini hatırlatmak olduğunun altı çizildi. Savaşta kazanan yoktur, bunu gözümüze soka soka verdiler. Savaşı kendilerince Kaos, Kontrol, Kontrat olarak tanımladılar. Kaos ve kontrol tahmin edilebilir, kontrat ise açlık oyunlarıydı.  Kitaptan siz ne alırsınız bilmiyorum ama ben Snow'a empati yapamadım, hak veremedim. Yani düzeltmek gerekirse bazı fikirlerine hak verdim, savaşçı zekasına hayran oldum ama evet bu halde olmasına haklı sebepleri varmış demedim. Başından şunlar geçmiş de o yüzden bunu yapmış diyemedim. Snow daha çok kitap boyunca bir kötülük yapıp sonrasında ona kılıf hazırlayan bir karakter bence. Ne yaparsa yapsın önce düşünmeden onu yapan sonra da ama onlar da şunu yapmıştı diyen biri. Başkent'in mıntıkalılara yaptıklarını görüp 'ama isyanı da mıntıkalar başlattı hiç isyan etmeselerdi Başkent de onları öldürmezdi' diye düşünen biri. Belki de empati yapamamamın nedeni budur.

Çok fazla kan ve vahşet içeriyor bu arada, onu da söylemeden geçmeyeyim. Diğer açlık oyunları kitapları vahşet konusunda bunun çok altında kalır.

---------------------------------------------------------------------SPOILER----------------------------------------------------------------------

Gelelim spoiler yorumuma. Snow karakteri üzerinde bir kitap da olsa (ki bu hoşlanmadığım bir şey) o kadar zevk aldım ki. Madde madde işleyelim bunları.

İlk konumuz açlık oyunları. Açlık oyunlarının ilk hali beni inanılmaz şaşırttı. Başta birkaç saatlik bir oyunmuş, çocukları saha gibi küçük ve açık bir alana koyuyorlar ve sonuncu kalınca bitiyor. O çocuklar mıntıkalarından toplanıp hayvan taşınır gibi taşınıp hayvanat bahçesi kafesinde birkaç gün aç susuz bekletilip çıkıyorlar bir de arenaya. Bizim bildiğimiz açlık oyunları gibi bu sürede krallar gibi yaşamıyorlar. Açlık oyunları kazanana bir ödül yok. Arena içinde muttalar yok. Dümdüz ölüm oyunu. Ne başkentliler izliyor ne mıntıkalardakiler. İlk defa o sene akıl hocalığı uygulaması getiriliyor ve akıl hocaları oyunu geliştiriyorlar. Snow'un fikriyle başkentlileri işin içine dahil edip bahis ve sponsorluk sistemini getiriyorlar. Sonraki senelerde akıl hocalığından vazgeçilse de bunlar kalıyor. Kitabın sonunda yine Snow'un fikriyle sonraki açlık oyunlarında gerçekleştirilmek üzere bir fikir daha çıkıyor. Mıntıkaları da dahil etmek için galibin mıntıkasına bir senelik erzak yardımı ve her mıntıkaya yapılacak lüks galipler köyü ve galiplere verilen para ödülü fikri. Bu şekilde de haraç olmaya gönüllü olacakların artmasını planlıyor. Günümüzdeki açlık oyunlarının çoğu özelliğinin Snow tarafından tasarlanmış olması garip değil mi? Bir de kitabı okuduğum sürede galibin 12. mıntıkadan çıkmayacağına ve Lucy Gray'in öleceğine çok emindim. Çünkü bildiğimiz üzere açlık oyunlarının 12. mıntıkadaki ilk galibi 50. oyunun galibi Haymitch. Bu nedenle Lucy Gray'in kazanacağını hiç düşünmedim ama kitap burada ters köşe yaptı. Bu başarısız açlık oyunlarının tüm kayıtlarının silinmesi ile de mantıklı bir açıklama gelmiş oldu. Zaten pek izleyeni de yoktu mıntıkalarda.

İkinci olarak barış muhafızlarının içerisini gördük ilk defa. Daha önce hiç işlenmeyen bir konuydu bu. Onlarda mıntıkalardan gelen çocuklarmış bunu gördük. Hepsinin derdi yiyecek, kıyafet ve ailelerine gönderecekleri üç kuruş para yardımı.

Başkent. Savaştan sonra yaralarını sarması çok uzun sürmüş. Savaşın kazananı olmazı bize çok güzel vermiş. Başkent'i bu kadar yakından, hem de savaş sonrası, görmek hoşuma gitti. Savaşın reelde de kaybedeni olan mıntıkalardaki durum daha da vahim tabi. Coriolanus'un 12. mıntıkaya gitmesi ile onu da derinden gördük.

Bizim asıl seriden bildiğimiz şeylere işaret çakan her şeye bayıldım. 

Dar ağacı şarkısının çıkışı, hikayesi... Snow bunu 64 yıl sonra Katniss'den duyunca nasıl hissetti diye merak ettirdi bana. Katniss'in şarkıyı bilmesinden dolayı Cowey'lerle bir akrabalığı olduğunu düşünenler var ama bu fan teorisi tabi, onaylanan bir şey değil.

Katniss çiçeği...


Tigris'in Snow'un kuzeni olması... Birbirine bu kadar bağlı kuzenler nasıl bu hale geldiler okumak isterdim açıkçası ama malesef oralara gelemedik.

Lucy Gray'in isminin karda kaybolan (öldü ve hayalet mi yoksa kayıp mı bilinmeyen) bir kızdan gelmesi ve kendisi de kar (Snow) yüzünden aynı sona sahip olması. Ahh Lucy Gray üzümlü kekim... Sevdiği adam tarafından öldürülmek için kovalansa bile zehirli olmayan bir yılanla savunmaya geçmesi, o durumda bile öldürmeye yeltenmemesi...
Snow kendisi ile Lucy Gray'i aynı kefeye koyuyor, oyunlarda insan öldürdüğü için. Ama asla aynı kefede olmadıklarını bu son hareketiyle kanıtlıyor zaten Lucy Gray.

Snow'la empati yapamamamın bir diğer nedeni de öz ailesi dışında Snow'u karşılıksız seven iki kişi var ve ikisinin de sonunu hazırlayan Snow. İkisinden de kendisini bir şekilde haklı çıkarıyor ama, Sejanus için öleceğini bilmiyordum ama zaten ben olmasam çoktan arenaya girdiği gece ölmüştü diyor. Lucy Gray için o da masum değil, Sejanus'u öldürdüğümü anladı, o da çok insan öldürmüştü diyor. Sürekli yaptığı kötülükler için kendini haklı çıkarma çabası var. Snow'un aşık olması düşüncesi benim için hiç inandırıcı değildi zaten, tam inandım evet aşıkmış dedim ama sonuyla suratıma tokat gibi geri çarptı.

Ahh Sejanus... Sejanus ailesi savaş sırasında Başkent'e çalışan ve bu yüzden de çok zenginleşip Başkent'e taşınan bir 2. mıntıkalı. Burada bu soru da cevaplanıyor evet paranız varsa siz de Başkent'te yaşabilirsiniz. Ama asla aralarına giremez, dışlanırsınız. Nereden geldiğiniz hep yüzünüze vurulur. Sejanus bu kitaptaki en masum kalplerden biriydi belki de. Tigris ile birlikte.

Sejanus'a yaptıklarından sonra Snow'un Sejanus'un sahip olduğu her şeye konması ile tam olarak bildiğimiz Snow oluştu diyorduk ki Highbottom'ı zehirlediği için onu gözümüze soktular zaten. Dr. Gaul sonunda istediği canavarı yaratmış oldu.

Kuşlar ve yılanlarla olan metaforları da sevdim. Alaycı kuşların çıkışını, Snow'un onlara olan nefretini. Başta kuşlar Snow'u yılanlar Lucy Gray'i temsil ediyor diyordum ama sonları da tam tersi bitti. Bu detayı da sevdim.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 Kesin söylemeyi unuttuğum şeyler var ama daha da uzatmak istemiyorum yazıyı. Son olarak Açlık Oyunları serisinin kitaplarını okuduysanız bunu da mutlaka okuyun, sadece filmlerini izlediyseniz çok hoşunuza gitmeyebilir.

Seviliyorsunuz, kitapla kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder