7 Şubat 2018 Çarşamba

Demolition - Yeniden Başla / Film Yorumu

 Başrollerinde Jack Gyllenhaal, Naomi Watts, Chris Cooper gibi isimlerin yer aldığı 101 dakikalık 2015 yapımı film.

Konusu:
Davis Mitchell karısını kaybetmesiyle duygusal bir çöküntü yaşamaktadır. Tüm hayatını sorguladığı bu dönemde giderek kontrolünü yitirmektedir.
Bir gün parasını kaptırdığı otomatı üreten şirkete bir şikayet mektubu yazar. Davis, bu mektup sayesinde şirketin müşteri temsilcisi Karen ile yakınlaşacak ve bu beklenmedik ilişki, hem Karen hem Karen hem de Davis'in tekrar hayata sıkı sıkıya sarılmasını sağlayacaktır.

Fragmanı:

Film için spoilersız yorumuma gelirsek ben filmi beğendim. Ama bu film için şöyle bir durum var ki kolay kolay tavsiye edeceğim bir film değil. Herkesin seveceği bir film değil çünkü.  Karakterde biraz da olsun kendini bulan insanların seveceği bir film bu geri kalanlar içinse oldukça sıkıcı olacaktır eminim.
Ben filmi tavsiye üzerine izledim bu arada. O yüzden cesur bir tavsiye diyebilirim ama tavsiye eden arkadaşım beni çok iyi tanıdığı için pozitif sonuçlandı. 

Jack Gyllenhaal'ın başrolde olduğunu görünce muhteşem bir oyunculuk izleyeceğimize çok emindim ve kendisi de beni yanıltmadı. Burada yaşadığı bir dibe çöküşle hayatta olduğu yeri sorgulamaya başlayan ve bu olduğu yeri aslında seçmediğinin farkına varan bir karakteri canlandırıyor. Hayatı boyunca yaptığı seçimleri kendi istediği için değil de kolay olan o olduğu için yapan bir adam Davis. Karısını kaybedene kadar monoton ama düzenli, evden işe işten eve giden bir bankacıyken bir anda böyle bir çöküş yaşayınca da dağılıyor tabi. Ama çöküşten kastım eşinin ölümüne olan üzüntüsü değil, çünkü ölümüne hiçbir tepki vermiyor. Hayatına normal bir şekilde devam ediyor ama çevresinde sekreterinden eşinin babasına kadar herkes üzülmesi, acı çekmesi için ona baskı uyguluyor. Evet bildiğiniz açık açık olamasa da bu konuda ağır bir toplum baskısı başlıyor. Kendisi de zaten 'çok üzülmeliydim neden üzülmedim' diye düşünerek hayatı sorgulamaya başlıyor.

Bu hepimizin ara ara düştüğü duygu durumu değil mi? Ben ara ara hayatın akışında durma ihtiyacı hissederim. Yani hayat aksın tamam ama ben bir durup kendimi dinleyeyim. Ne yapıyorum neden yapıyorum diye bir düşüneyim. Bu düşünme seanslarımın hepsinin sonunda olduğum yerden memnun olsam da olmasam da yine hayata bu şekilde devam etmek zorunda olduğumu kabul ederek devam ediyorum ama en azından bir anda dibe çökecek duruma gelecek kadar bihaber değilim hayatımdan.

Film Davis'in karısı ile yaptıkları araba kazası sonucu eşini kaybetmesiyle başlıyor. Yani dolambaçsız dan diye konuya giriyorlar. Bu sizde soluksuz izleyeceğiniz temposu hiç bitmeyen bir film olduğu izlenimini uyandırıyor ama keşke yapmasa, çünkü film bundan çok uzak.

Özetlemek gerekirse aslında tamamen izlerken kendimizi iyi hissettiğimiz sakin filmler olur ya, bu da onlardan. Oyunculuklar mükemmel. Jack zaten mükemmel bir iş çıkarmış ama ben bir de çocuk oyuncuyu çok beğendim. Adı Judah Lewis. Geçen sene The Babysitter isimli bir korku filminde de rol almış. Onu izlemedim ama Demolition'daki performansı ileride çok güzel işler yapacağının kanıtı.

Naomi Watts ise benim beklentilerimi pek karşılamadı açıkçası. Ama bunda kendisinin bir suçu yok. Nedense Karen karakteri bana çok üstünkörü geçilmiş gibi geldi. bir var bir yoktu. Altı çok boş kalmış karakterin.

Filmin ilk yarısında yani adamın aslında dağılma kısmında ne kadar bunalıyorsanız ikinci kısmında yani adamın dibe düştükten sonra kendini toplama kısmı o kadar iyi hissettiriyor. Filmi izlemeden önce yorumlarda genel bir finali beğenmeme durumu vardı ama bu benim için geçerli olmadı ben beğendim.

SPOİLER!!!

Şimdi gelelim spoilerlı yorumuma.
-Senaryo biraz zayıf geldi bana. Özellikle Karen'ın karakterinin başrol sayılabilecek olmasına rağmen bu kadar üstünkörü geçilmesi beni rahatsız etti.
-Davis'in karısını kaybedince her şeyin domino taşları gibi yıkılması, içine düştüğü boşluğu anlamlandıramaması daha sonrasında bu boşlukla savaşmak için her şeyi parçalara ayırıp sıfıra inmesini sevdim.
-Karen ve Davis arasında tensel bir yakınlaşma olmamasını da çok sevdim. Bu bir aşk hikayesi değildi çok daha fazlasıydı.
-Jack Gyllenhaal ve Judah Lewis arasındaki uyum dört dörtlüktü.  Beraber her sahneleri çok güzeldi.
-Müzik seçimleri efsaneydi. Soundtrack listesini spotifya eklemişler. Oradan ulaşabilirsiniz.
-Trendeki itirafından sonra fren kolunu çekmesi, evini evliliği yerine koyup parçalaması, pantolon askısı ve bol pantolonla arabanın üstünde dans ettiği sahne favori sahnelerim.
-Film sonunda çocuğun hayatta kalmasına sevdim.
-Sadece flashbacklerde yer almasına ve Davis'i aldatmasına rağmen Julia karakterini sevdim nedensiz bir şekilde.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------


Velhasıl kelam, zaman kaybı olmayan bir film. Yukarıda spoilersız kısımda bahsedilen özelliklere uyuyorsanız, hayatınızda bir değişim yapmak istiyor ama nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız, hayatınızda bir boşlukla yaşıyor ama tarif edemiyorsanız bu filmi izleyin. Belki size başlangıcı gösterir.

Filmle kalın sayın okur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder