4 Nisan 2020 Cumartesi

The Platform / El Hoyo : Film Yorumu

-Üç tür insan vardır. Yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler.-
Dikey bir hapishane düşünün. Bir odalık katlardan kaç tane olduğu belirsiz. Her katın ortası delik, her katta 2 kişi kalıyor.Bir platform üzerinde şahane bir sofra, her gün sıfırıncı katta en alt kata iniyor, her katta 2 dakika kalıyor. Bu iki dakikada mahkumlar ne yerse o. Platformdan yiyecek çalmak yasak, çalan kat cezalandırılıyor. 
Kimin kaçıncı katta olacağıyla ilgili bir algoritma yok. Her ay katlar değişiyor. Bu ay 5. katta olan ertesi ay 170. katta olabiliyor.
Üst kattakiler gayet iyi besleniyor anlayacağınız üzere ama alt kattakiler açlıkla ve açlığın getirdiği delilikle, hayatta kalma içgüdüsü ve insani sınırlarla başa çıkmak zorunda.
Film hakkında çok fazla yorum okudum. Anlamadıklarım üzerine çok fazla düşündüm. Zaten filmin yorumunu 15 gün sonra yazmam da bu yüzden. Film netflixte 20 Mart tarihinde yayınlandı. Ben de o gün izledim ama objektif bir yorumlama olması için bekledim.
Genel olarak yorumlamak gerekirse (detaylı yorum spoilerlı olacak) filmin izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. İzlenebilecek daha güzel film yok mu derseniz yığınla var ama karantinadayız ve vaktimiz bol, o yüzden izleyin sonra koşun gelin spoilerlı kısmı okuyup yorum bırakın ki tartışalım.

---Spoiler---

Filmin eleştirdiği (aslında anlatmaya çalıştığı) şey hakkında iki ayrı görüş var izleyenler arasında. Biri dünyadaki sistemi hedef göstermiş diyenler, diğeri ilahi sistemi hedef göstermiş diyenler.
Dünya sistemini hedef göstermiş diyenler aşçıları devletlere, üst kattakileri zenginlere ve alt kattakileri fakirlere benzetiyor.
İlahi sistemi gözetmiş diyenler baş aşçıyı tanrıya, yamak aşçıları meleklere ve tabi hapishanedeki herkesi biz kullara benzetiyor.
Yani tanrı yukarıda her şeyi  kusursuz yaratıyor. Ama insanlar tüm açgözlülüğüyle, hepsi benim olsun hırsıyla hepsini mahvediyor. Hepimiz için yetecek kadar olmasına rağmen kimse paylaşmıyor. Bir süre sonra kendisi altta olabileceğini görmezden gelerek üstteyken alabildiği her şeyi alıyor. Herkes kendi hakkını (en sevdiği yemeği) alsa herkes doyabilecekken herkesin her sevdiği sadece benim olsun diyerek üstte kalanlar her şeyi mahvediyor.

Sen hangisini düşünüyorsun derseniz ben filmdeki her şeyi ilahi metaforlar olarak düşünmüştüm açıkçası.  Çünkü sistem eleştirisi olması için fazla boşlukları olan bir film bence. Hala kafamda oturmayan bir sürü şey var ve bunları anlayan veya yorumlayan var mı diye baktığımda kimsenin görüş belirtemediğini, ama ilahi metaforlarla dolu bir film olarak baktığında çok da mantık aramamak gerektiğini yazdıklarını gördüm. Benim kafamda da anlayamadım ama olsun diyip geçebilmem için böyle yorumlamıştım zaten.

Diğer film yorumlarından farklı olarak sevdim, sevmedim yorumlamanın yanında bir de anlamadım bölümü ekleyeceğim ki belki anlamadıklarımı anlayanlar bana yardımcı olabilirler.

SEVDİM
  • Filmi delik de denilen bu hapishaneye ilk defa giren birinin gözünden izlemeyi sevdim. Başlangıçta biz ne kadar bir şey anlamıyorsak o da aynen öyleydi. Hiçbir şey anlamadı, sistemi beraber çözdük onunla.
  • Oyunculuklar efsaneydi. Karakterleri ayrı ayrı çok sevdim. Hepsiyle empati kurabildiğimiz noktalar oldu.
  • Hapishane sistemini sevdim. Buranın altını çizmek istiyorum olan olaylardan bahsetmiyorum. Bahsettiğim nokta mesela kimsenin platformdan yemek çalamaması. 
  • Ana karakterin platformdan yanına almayı planladığı yiyeceğin elma olmasını sevdim. Adem ile Havva göndermesiydi sanırım.
  • Herkesin yanında bir eşya getirebilmesi ve ana karakterin Don Kişot kitabını seçmesini sevdim.
  • Herkes hayatta kalacak kadar yese yemeğin en alt kata bile yetebilecek kadar olmasını sevdim.
  • Herkesin en sevdiği yemeğin platformda bulunmasını sevdim.
  • Platformun aşağı çok yavaş inerken yukarı gözle görülmeyecek kadar hızlı çıkmasını sevdim. 'Çünkü kimse aşağı inmek istemez ama herkes yukarı çıkmak ister'e bir göndermeydi, hoşuma gitti.
  • Yönetim için çalışmış Imoguiri'nin 200 kat olduğunu düşünmesine rağmen 202. katta uyandığında bir yalanın içinde olduğunu anlayıp intihar etmesi detayını sevdim.
  • Aynı zamanda kendisinin temsil ettiği umut ve iyiliği sevdim.
  • Köpekle inmesine rağmen başkasının payını yememek adına bir gün kendisi yiyip diğer gün köpeğine yedirmesi de iyi bir detaydı. Karakterini tam olarak anlamış olduk bu sayede.
SEVMEDİM
  • Açıkçası ilk söyleyeceğim bu kadar kan, idrar, çürümüş et vs. dolu olmasını sevmedim. Midem kalktı. Evet, belki gerekli ama yine de sevmedim.
  • Mesajı küçük kız olarak değiştirmelerini sevmedim. Panna Cotta olsaydı davranışlarındaki değişimi gösterirlerdi belki. Yemek için birbirimize neler yaptık ama bakın el sürülmemiş şekilde geri dönüyor. Bence yemek için bu kadar uğraşan sıfırıncı katın daha dikkatini çekerdi. Ama kız? Sanki yönetim kızın orada olduğunu bilmiyor mu? Onu zaten oraya koyan yönetim. Ertesi gün kız kendini en alt katta uyanmış bulacak bence.
ANLAMADIM
  • Öncelikle ilk anlamadığım şey şu. Herkes bu hapishanenin nasıl bir yer olduğunu biliyor mu? Herkes buraya gelmeyi kabul ederek geliyor anladığım kadarıyla, ya bir suça karşılık idam yerine kabul ediyorlar ya da başka vaatler karşılığında bilerek geliyorlar. Ama sistemi biliyorlar mı? Ana karakterimiz (Goreng) uyandığında saf saf bayağı uzun bir süre geçirdiğine göre bilmiyorlar. O zaman neden Baharat karakteri hapise gelmeden eşya olarak ip seçti?
  • Goreng'in gelmek için nasıl bir motivasyonu var onu hiç anlamadım. Diploma falan dedi, ne diploması hiç açıklamadılar.
  • Miharu'nun hikayesini anlamadım. Gördüğüm kadarıyla Miharu kimseyle konuşmuyor. O zaman Miharu'nun oğlunu aradığı inanışı nereden ortaya çıktı? 
  • En alttaki kız diyelim ki Miharu'nun kızı. Bu kıza hiç yemek gelmedi mi? Bu kız hiç başka bir kata atılmadı mı? Bazı Miharu ona her gün yemek götürüyordu demiş ama Miharu'nun inişi bir gün sürmüyordu ki, hatta denilene göre bazı katlarda günlerce kalıyordu.
Son olarak çoğu kişi filmin finalini beğenmemiş. Ben de beğenmedim ama gerekçem onlarla aynı değil. Onlar belirsiz bir final olduğu için beğenmemiş ama ben belirsizliğe takılmadım. Yani takılmadım demek yalan olur ama takılmazdım desem daha mantıklı olur. Eğer filmde kafamda bu derece soru işareti olmasaydı belirsiz bir final göze batmazdı. Ama sen sorular ve altı boş kurgularla bırakırsan izleyiciyi, belirsiz ve bitmeyen bir final yapamazsın.

Sonuç olarak ben çok aradayım sayın okur. İzleyin, gelin, konuşalım.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder