22 Ekim 2016 Cumartesi

Son zamanların kitap alışverişi! Okunmayı bekleyen kitaplar...


Son zamanlarda aldığım ve okunmak için bekleyen kitaplarımla karşınızdayım kitapseverler.

Kağıt Ev (Dominguez) / ?
Milena'ya Mektuplar (Franz Kafka) / 17.50 TL
Locke Lamora'nın Yalanları (Scott Lynch) / 25 TL
Ozan Beedle'ın Hikayeleri (J.k Rowling) / 9 TL
Satranç (Stefan Zweig) / 7 TL
Bakele (Sezgin Kaymaz) / 17 TL

Alış sırasına göre yazdım kitapları ve bunlardan Bakele'yi ve Locke Lamora'nın Yalanlarını okuyorum şu an. Bu yazı taslağımda durduğu sürece Ozan Beedle'ın Hikayeleri'ni bitirdim. Şimdi kısaca bir göz atalım kitaplara.

Kağıt Ev : Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar. Kağıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer'in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon'la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların ilişkisi...

Kağıt ev, Sevgili Nabrut'un blogundaki yazısından görüp edindiğim bir kitap. Onun blogundaki yoruma da bakabilirsiniz hatta. 

Milena'ya Mektuplar : Franz Kafka, Prag'da bir dost meclisinde tanıştığı gazeteci Milena Jesenska'dan öykülerini Çekçe'ye çevirmesini ister. Kafka ile Milena'nın yollarını kesişmesine neden olan bu dilek, bir ilişkinin başlangıcı, Milena'ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalarsa kısıtlı bir iletişimin tek aracı olacaktır.

Milena'ya Mektuplar eşi benzeri olmayan bir kitap, mektuplara örülmüş bir aşk romanıdır. Kafka'nın Milena'ya Nisan 1920 tarihli ilk mektubunda yağmurlu bir günden söz ederek deyiş yerindeyse bir roman tadında başlattığı bu yazışmalar, yazarın ölümünden kısa bir süre öncesine değin süregiderken, ümitsizliğin, çaresizliğin ve tıkanışın anlatımına dönüşür. Çünkü Kafka'nın da dediği üzere, "Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları."

Locke Lamora'nın Yalanları : "Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğney­le ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor." Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr'un Belası'nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek… Camorr'un Belası'nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir. İşte o efsanevi "Bela" narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora'dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke'un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte  ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır.

Locke Lamora'nın Yalanları bana canımdan çok sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi. Şu anda okuyorum ve kendine inanılmaz bağlıyor kitap. Tasvirleri de çok iyi. Şimdilik izlenimim bu yönde. Bitirince yorum yazısını da yazmayı planlıyorum.

Ozan Beedle'ın Hikayeleri : Ozan Beedle'ın Hikayeleri'nin içerdiği, her biri kendine özgü sihirli bir karaktere sahip birbirinden farklı beş masal, okuyanlara bazen neşe, bazen kahkaha, bazense ölümcül tehlikenin heyecanını yaşatacak.

Kitabın içinde Profesör Dumbledore'un muggle'lar için aldığı notlar var ve J.k Rowling'in çizimleriyle desteklenmiş. Çok tatlı çok şeker bir kitap olmuş. Kahve içerken okuyup bitirebileceğiniz büyü dünyasından minik esintilerle zevk alacağınız bir kitap olmuş.

Satranç : Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.

Stefan Zweig bu kitabı sürgündeyken yazmış intiharından birkaç ay önce tamamlamış. Kitap genelinde biraz gerilimli. Bir gemi yolculuğunda yapılan satranç turnuvasında bir satranç şampiyonu ve kitaptan satranç öğrenen Dr.B'nin karşı karşıya gelmesi anlatılır. Dr.B'nin dengesiz tavırları, satranç şampiyonu Czentovic'in kibirli hareketleri her duyguyu tatmanızı sağlıyor.  
Ben okuyalı çok oldu. Sadece elimdeki Satranç kitabımı kaybettiğim için kitaplığıma yenisini aldım.

Bakele : Sahneler ve mekanlar, haller ve duygular, insanlar ve dil... Yumruk gibi hikayeler en korunaklı bölgelere iniyor, savunmasız karanlıklarda art arda şimşekler çakıyor. Sezgin Kaymaz gücünü nereden alıyorsa orayı güçlendiriyor okuyan 'İyi ki Türkçe biliyorum' diye şükrediyor. Ağrıları hortlatan aşk, tasma takıp ücralara kapatılan vicdan, neyin fısıldadığı sır, kum taşında gizli şanş... Çareyi uzayda arayanlar, özrü kabahatinden büyük olanlar, küçük bir ekte saklı hayatlar, yüz bin sene beklenenler...Zıtlıkların dengesi korkusuzca kurcalanıyor, gözyaşları ve kahkahalar eşliğinde samimi ve sahi bir serüven başlıyor. Sezgin Kaymaz, hikayelerin kahramanı yaptığı okura sesleniyor: Bakele!

Bakele'yi de şu an okuyorum ve inanılmaz beğendim. Bir oturuşta yarısına gelmişim ne olduğunu anlamadan. Minik, birkaç sayfalık anılardan oluşuyor aslında kitap. Ama bu anılar sıcacık, içinizi ısıtan, bazen sizi çok güldüren bazen de çok duygulandıran anılar. Bu anıları ve bu kitabı bana kazandıran biryudumkitap.com'a çok teşekkürler!

Bakele'den minik bir alıntı bırakıyorum buraya...

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere sevgili okur.

Sevgiyle kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder